Haberin Kapısı
2024-09-10 18:15:29

İSLÂM KARDEŞLİĞİNİN KEMÂLE ERMESİNDE BİZE GEREKENLER

İbrahim Cücük

10 Eylül 2024, 18:15

1. İslâm’ın kardeş dediğini kardeş bilmek

2. İslâm’ın kardeşliğe verdiği değere değer vermek

3. İslâm kardeşliğini bozan şeylerden son derece sakınmak

4. İslâm kardeşliğini devam ettiren sebeplere ve vesilelere tutunmak

Dünyada ve âhirette en çok muhtaç olduğumuz şey, Allah için olan İslam kardeşliğidir. Kardeşliğin gereği, kardeşlerimizi kendimize tercih etmek, kardeşlerimizin sıkıntılarını kendi sıkıntımız saymak, hakta ve hayırda yardımlaşmak, birlik olmak, dayanışmaktır.

1. İslâm’ın kardeş dediğini kardeş bilmek

a) Allah Teâlâ’nın, müminleri kardeş ilan etmiş olduğunu bilmek

“Müminler ancak kardeştirler.”

(Hucurât sûresi 49/10)

Müminler, bizim din kardeşlerimizdir ki bu hükmü Allah koymuştur.

Kardeşlik yapmayı Allah Teâlâ emretmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez. Her müslümanın, diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. (Kalbini göstererek) Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.”

(Tirmizî, Birr, 18.)

Hz. Peygamber (s.a.s) Vedâ haccı esnasında, Kurban Bayramı günü, Mina’da bütün hacılara îrâd ettiği hutbesinin bir bölümünde şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ki, sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, şeref ve haysiyetiniz, şu gününüzün, şu beldenizin ve şu ayınızın haram olduğu gibi, birbirinize haram kılınmıştır. Rabbinize kavuşacaksınız ve O size amellerinizi soracak. Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurarak kâfirlere dönmeyiniz.”

(Buhârî, Hac, 132; Müslim, Kasâme, 29.)

Kardeşlere karşı kardeşlik hukuku geçerlidir. Bu hukuku Allah koymuştur. Hiçbir haklılık, kardeşlik hukukunu bozmaya yetmez. Kardeşliği bozmak ancak şeytanı razı eder, Allah’ı kızdırır, şeytan ve adamlarının işine yarar.

b) Mümini, kâmil de olsa fâsık da olsa yine mümin bilmek

Allah Teâlâ’ya, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ve Hz. Muhammed’in getirdiğini kalbiyle tasdik edip diliyle de ikrar edene mümin denir. Eğer sadece tasdik edip ikrar ediyor da tatbik etmiyorsa, itaatten çıkan mümin manasına mümin-i fâsık denir. Eğer kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ediyor ve bedenen de tatbik ediyorsa işte bu kimseye mümin-i kâmil denir.

Mümin-i fâsık da mümin-i kâmil de mümin olduklarından dolayı bizim kardeşimizdir; kanı, malı, ırz ve namusu, şeref ve haysiyetine dokunulamaz.

2. İslâm’ın kardeşliğe verdiği değere değer vermek

a) Müslüman kardeşi sevmenin, imanın tadını almanın sebebi olması

Müslümanları birbirine bağlayan manevî bağın temeli imandır. İmanın tadını almanın şartlarından birisi de birbirlerini Allah için sevmeleridir.

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah’ı ve Rasûlünü (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek, sevdiği kimseyi Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmek”

(Buhârî, Îmân, 9, 14, İkrâh, 1, Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67; Tirmizî, Îmân, 10.)

b) Kıyâmet gününde Allah için olan Müslüman kardeşin dostluğunun fayda vermesi

Kıyâmet günü mümine, dünyadaki Allah için olan İslâm kardeşliği fayda verecektir.

Bu durumu şu âyet-i kerîme ortaya koymaktadır:

“Muttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır.”

(Zuhruf sûresi 43/67)

“Dost edinin, onlar sizin için dünya ve âhiret sermayesidir.”

Hz. Ali (r.a.)

“Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibâdetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan eden (kâfir)lere karşı da bir nefret duygusu olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem.”

Abdullah b. Ömer (r.anhümâ)

c) İmanın kemale ermesinin, kardeşin kardeşi sevmesi ile olması

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”

(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33.)

Bu hadîs-i şerîf, bize huzurlu ve birbirini seven bir toplum oluşturmanın temel şartının kendisi için sevdiği ve istediği bir şeyi mümin kardeşleri için de sevmesi ve istemesi olduğunu ortaya koymaktadır.

Müminleri sevmek iddiadır, ispat ister. İspatı, fedakârlık yapmaktır.

d) Cennete direk girmenin şartlarından birinin, birbirimizi sevmek ve merhamet olması

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”

(Müslim, Îmân, 93; Ebû Dâvûd, Edeb, 131; Tirmizî, İsti‘zân, 1; İbni Mâce, Mukaddime, 6, Edeb, 11.)

Birbirlerini sevenler, birbirlerine daimi selam vererek selamet dilerler, varlıklarını birbirlerine feda ederler; birlik olurlar, güçlü olurlar ve böylece de Allah’ın onları sevmelerine sebep olur.

İyâz İbni Himâr (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)’ı şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Cennetlikler üç gruptur. Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.”

(Müslim, Cennet, 63.)

Müminler birbirlerine merhamet edince Allah da onlara merhamet eder. Allah’ın merhamet etmesi, merhamet ettiği mümini daimi rahmet yeri olan cenneti kazandıracak amellere muvaffak kılmasıdır.

3. İslâm kardeşliğini bozan şeylerden son derece sakınmak

İslâm kardeşliğini zayıflatan ve zamanla birbirinden uzaklaştıran; münakaşa etmek, gıybet, sû-i zan, yalan ve iftira etmek gibi yasaklardan sakınmak gerekir.

Münakaşa haklı da olsa kalpleri birbirine karşı soğutmakta, ayrılıklara sebep olmaktadır.

Cahillerin çoğunluğu, konuşulması gereken konuları normal konuşamazlar ancak kavga ederler. Ehl-i insaf ve ilim ehli ise münakaşa değil ilmî müzakerede bulunurlar.

Ebû Ümâme el-Bâhilî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Haklı dahi olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben (şefaatçi olarak) kefilim, şaka da olsa yalanı terk edene cennetin ortasında bir köşk verileceğine ben (şefaatçi olarak) kefilim, ahlâkı güzel olan kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk (şefaatçi olarak) verileceğine ben kefilim.”

(Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 58; İbn Mâce, Mukaddime, 7.)

Tartışmada kazanan yoktur, hep kaybeden vardır. En azından kaybetmemek için kendimizi, birbirimizi, cemaatimizi, huzurumuzu, birliğimizi ve gücümüzü kaybetmemek için tartışmayı bırakmak gerekir.

“Bir tartışmada, mutlaka son sözü söylemek istiyorsanız, siz haklısınız demeye çalışınız.”

Faray Worldoen

“Uzun zaman devam eden bir anlaşmazlık, her iki tarafın da haksız olduğunu gösterir.”

Voltaire

Gıybet, ölmüş kardeşin etini yemek gibi haramdır. İslâm toplumunu oluşturan fertlerin kaynaşmalarına engel olan, belki dağılmalarına sebep olan yanlışların başında birbirlerinin gıybetini yapmış olmaları gelir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Allah’tan korkun! Şüphesiz Allah Tevvâb/tövbeyi kabul edendir, Rahîm/merhamet edendir.”

(Hucurât sûresi 49/12)

Allah Teâlâ gıybeti, ölü etini yemek gibi günah, zararlı, tiksindirici olarak belirtmiştir. Ölü etinden ancak canavar olan hayvan yer. İşte Müslüman olan kimse de gıybeti canavarlık saymalı, canavarlıktan nasıl sakınmak gerekiyorsa gıybetten de öylece sakınmalıdır. Bunun çaresi Allah korkusudur ki âyette “Allah’tan korkun!” diye buyurulmuştur.

Allah’ı tanıyan, Allah’ın kendisini görüp gözettiğini, her sözünü işittiğini kabul eden ve âhirette de hesaba çekileceğine inanan, Allah’a karşı saygılı olur ve gıybeti de terk eder.

Gıybet etmek haram olduğu gibi dinlemek de haramdır. Gıybet edilmesini sağlayan dinlenilmesidir. Dinlemeyi eğer terk eder, gıybet edenin gıybet etmesine ve söylediğine karşı çıkılırsa gıybet azalır ve yok olur.

Müslümana gereken, gıybet etmediği gibi gıybet edene karşı gıybet edileni savunmaktır.

İşte bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Kim (din) kardeşinin ırzını (namus ve şerefini) gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyâmet günü o kimseyi cehennemden korur”

(Tirmizî, Birr, 20.)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.