1. İlimle amel etmek-bilerek yapmak
2. Allah korkusunu kalkan etmek
3. Allah ile iktifa etmek
4. Halin ıslahı ile uğraşmak
5. Her zaman ve her durumda halini Allah’a arz etmek
6. Şüphelilerden uzak durmak
7. İnsanlara olan ihtiyaçlarını azaltmak
8. Kendi nefsin için sevdiğini insanlar için de sevmek, kendin için hoşlanmadığını onlar için de hoşlanmamak
9. Hiçbir günahı küçük görmemek, hiçbir sırrı açığa çıkarmamak ve hiçbir gizliyi açmamak
10. İşlenen günahı hiçbir günahı hiç kimseye söylememek
11. Her işte neticeyi Allah’a tevekkül edip Allah’a havale etmek
1. İlimle amel etmek-bilerek yapmak
Bir şeyi önce bilmek, sonra kabul edip inanmak sonra da ihlâsla amel etmektir. Bilerek kabul etmek ve bilerek reddetmek gerekir. Bir şeyi bilmek, delili ile bilmektir. Bir şeyi reddetmek de delili ile reddetmektir.
Delil, ilme müracaat etmekledir. İlme müracaat, ilim ehline müracaat etmekledir. İlim ehli, her meseleyi eğer aydınlatıcı kitaba başvuruyorsa ilim ehlidir. İşte böyle kimseye müracaat edilir. Çünkü âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan bir kısmı ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışır.”
(Hac sûresi, 22/8; Lokmân sûresi, 31/20)
Her problem ancak ilimle çözülür. İlim âlimde bulunur. İslam’da helali-haramı tespitte âlim ilmin kaynağı değildir. Âlim de aydınlatıcı kitaba yani Kur’ân-ı Kerîm’e ve Sünnet’e müracaat eder.
2. Allah korkusunu kalkan etmek
Kalkan, yanlış ve zararlıya karşı kullanılır. Buradaki yanlıştan maksadımız, Hakka uymayı terk etmek, nefse ve şeytana uymaktır. Buradaki yanlış ve zarar; kötü huylar, kötü insanlar ve günahlardır.
Mü’minde Allah korkusu devam ettiği müddetçe Allah’a itaat eder, isyan etmez; zikreder, unutmaz; şükreder, nankörlük etmez.
3. Allah ile iktifa etmek
Allah Teâlâ’yı gaye olmaya, rızası gözetilmeye, daima kendisine müracaat edilmeye layık bilip sevgisi ve rahmeti ile tatmin olup “Hasbünallâhü ve ni’me’l-vekîl: Allah bize yeter ve O ne güzel vekîldir” deyip inanmak ve güvenmektir.
4. Halin ıslahı ile uğraşmak
Kendi halimizi ıslaha çalışmak, kendimizi Allah’a itaat edecek seviyeye getirmek, başkalarına da örnek olmak demektir. Bu konuda şöyle denmiştir: Önce kendine va’zet, kendin va’zın gereğini yerine getirirsen sonra insanlara va’zet!
“Dünyaya güzel karakterlerini göstermek isteyen eskiler önce devletlerini düzene koymaya çabaladılar. Devletlerini düzene koymak isteyenler önce evlerine düzen verme gereğini duydular. Evlerini düzene koymak isteyenler önce kendi kişiliklerini terbiyeden geçirmek gereğini duydular.” Konfüçyüs
9. Hiçbir günahı küçük görmemek, hiçbir sırrı açığa çıkarmamak ve hiçbir gizliyi açmamak
Günah işlemek Allah’a isyan demektir. İsyanın büyüğü de büyüğe yapılan isyandır. En küçük günahı bile Allah’a karşı işlendiğinden dolayı büyük bilmek ve sakınmak gerekir.
Sırrı ve gizliyi açmak, bir insanın ayıbını ortaya çıkarmak gibi ayıptır.
Ayrıca biz, kendimizin sır olarak gizlediğimiz ayıbımızı da başkasının sır olarak gizlediği ama bizim bir yolla bildiğimiz ayıbını onun izni olmadan açmamalıyız.
10. İşlenen hiçbir günahı hiç kimseye söylememek
Günahın söylenmesi, yayılmasına sebep olur. Başkalarını, işlenen günaha şahit tutmak demektir ki bu da günahın yaygın hale gelmesine sebep olabilir.
Günahın söylenmesi, günah işleyeni gözden düşürmeye sebep olur, günah işlemeye cesarete götürür.
11. Her işte neticeyi Allah’a tevekkül edip Allah’a havale etmek
Bir işi başarmak için sebeplere başvurmak, sebeplere takılıp kalmadan sebepleri yaratan Allah Teâlâ’ya güvenmek ve dayanmak gerekir. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ bir âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:
“Eğer mü’min iseniz, yalnız Allah'a tevekkül ediniz.”
(Mâide sûresi, 5/23.)
Bize gereken, önce ilim, tefekkür, tasavvur, kasıt, azim sonra tevekkül etmektir. İşte bunu da şu âyet-i kerîmeden öğreniyoruz:
“Azmedince Allah’a tevekkül edip dayan! Muhakkak Allah, Kendisine tevekkül edip güvenen kimseleri sever.”
(Âl-i Imrân sûresi, 3/159.)
Allah Teâlâ, kulunu sevince ikram eder, yardım eder, muvaffak kılar, sevdirir, sevindirir.