a) İdealimiz, iyi bir insan, kâmil bir mü’min, dünyada huzurlu olmak ve huzurlu kılmak, âhirette cennete girmek, cemâlullâhe ermek ve nihâî gayemiz olan Allah’ın rıdvânına yani rızasına ermektir.
b) Görevimiz, Hakk’a ta’zîm ve itaat, halka şefkat ve merhamettir.
c) Özelliğimiz, onurumuzun tevazuumuza engel olmaması, tevazuumuzun da diklenmeyip dik durmamıza engel olmamasıdır.
d) Tarzımız, üste saygı alta şefkattir.
a) İdealimiz, iyi bir insan, kâmil bir mü’min, dünyada huzurlu olmak ve huzurlu kılmak, âhirette cennete girmek, cemâlullâhe ermek ve nihâî gayemiz olan Allah’ın rıdvânına yani rızasına ermektir.
Bunun elde edilebilmesi için:
1. İyi bir insan olabilmek için en büyükten alta doğru örnekleri örnek alarak örnek olmaya çalışmak, derya gönüllü olmaya ve her gün ilerlemeye gayret etmek
"En iyi vaaz, dudaklarınızdan dökülen değil, hayatınızda görülendir.”
Oliver Goldsmith
“Gençler, nasihatlere kulaklarını tıkarlar, örneklere gözlerini açarlar.”
“Gücenen ârif henüz sığ sudur.”
Şeyh Sadi-i Şirâzî
“Önemli olan, başkasından üstün olmak değil, dünden üstün olmaktır.”
Çin Atasözü
2. Fedakârlık yapmak, ciddî olmak, gayret etmek, takatin sonuna kadar çalışmak, plânlı ve programlı, metotlu olmak ve sabr u sebat etmek.
Her şey, fedakârlık edene feda edilir. İlk fedakârlık, kendisine yapılmasını istediği gibi kendisi de başkasına yani halka yardım etmektir. Zira Allah Teâlâ’nın yardımını isteyen, kullarına yardım etmelidir.
“İhsanın karşılığı ancak ihsandır.”
(Rahmân sûresi 55/60.)
Ciddiyet alâmeti gayrettir ama kâfi değil, takatin sonuna kadar çalışacak. Zira insanın bittiği yerde ilâhî lütuf başlar.
Ayrıca başarı için metotlu, planlı ve programlı çalışacak, sabır ve sebatlı davranacaktır.
Farklı olanlar fark edilirler.
“Yalnızca görevini yapmakla yetinmeyip daha fazlasını da yapan ve böylece kıl farkıyla önde olabilen atlar yarışı kazanmaktadır.”
Dale Carnegie
“Ağır ağır ama devamlı yürüyen için uzun yol yoktur.”
Jean La Bruyere
“İşin güç kısmı, adam olma değil, adam kalmaktır.”
Andre Mezerelles
“Büyük bir adam olmak, iyi bir adam kalmaktan kolaydır.”
Abdülkadir Geylânî (k.s.)
3. Daima seven ve sevindiren kimse olmak
Sevenler sevilirler. Seven de sevdiğini hissettirmelidir; iyilik yaparak, insan yerine koyarak, ilgilenerek, tenkit yerine nasihat ederek, takılmayarak ve faydalı olarak…
Sevindireni Allah sevindirir. İlimle, imkânla, tebessümle, ihsânla ve infakla sevindirmek gerek.
“İnsanlarla uğraşırken mantıklı canlılarla değil, duygulu kimselerle uğraştığını unutma. Herkesin kendine göre inancı ve haysiyeti vardır. Başkalarını tenkit edeceğine anlamaya çalış.”
Lowell Thomas
“Sesini değil, sözünü yükselt; çiçekleri büyüten gök gürültüsü değil, yağmurlardır.”
Mevlâna
4. Değer vermek ve tevazu sahibi olmak, Hakka tâbi halka metbû’ olmak ve hata ettiğimiz zaman hatamızı kabul etmek.
Değer veren değer görür. Zira insanların yanındaki değerini görmek isteyen, insanların kendisi yanındaki değerine bakmalıdır.
Müslüman kişi değer kazandığı zaman şahsında İslâm değer kazanmış olacaktır, dolayısıyla da tebliğde başarı sağlanır.
Hakka tâbi olan/uyan, halka metbû’/uyulan olabilir.
“Bir kimsede kibir varsa onun kibirli hali, söz söylerken soğan gibi kokar.”
Mevlâna
“Kimde güzellik varsa, bilsin ki o ödünçtür.”
Mevlânâ
“İnsanlar yanlış yapabilirler, yalnız büyük insanlar yanlışlarını anlarlar.”
F. V. Kotzebue
5. Çevremize yumuşak ve lütufkâr davranmak, çevremizden çok istifade etmek.
Yumuşaklık ve lütufkârlık, dağıtıcılık değil toplayıcılık kazandırır. Çevresinden en güzel istifade ise çevresiyle istişare etmektir. İşte bütün bu konularda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılırlardı. Artık sen onları bağışla, Allah’tan da onların günahlarının mağfiret edilmesini iste! İş hususunda onlarla istişâre et! Bir kere de azmettin mi artık Allah’a güvenip dayan. Çünkü Allah, kendisine güvenip dayanan (tevekkül eden)leri sever”
(Âl-i Imrân sûresi (3), 159.)
Bu âyet-i kerîme rehberin, liderin, başkanın, idarecinin dikkat edeceği, yapacağı ve öncelikle de bilmesi gereken gerçekler üzerinde durmaktadır.
6. Kendimizi memnun edecek şeylerin âlemi de memnun edecek şeyler olduğunu düşünmek; önce sadaka, sonra emr-i bi’l-maruf sonra da ıslah-ı beynannâs.
Memnun olmak isteyen memnun etmelidir.
Önce sadaka yani maddi ihtiyacını görmek, sonra emr-i bi’l-maruf yani manevi yönündeki ihtiyacını görmek gerekir. Bu ikisi faydayı celbetmektir.
Zararı def etmenin başında en önemlisi insanlar arasını ıslah etmektir.
İşte bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükâfat vereceğiz”
(Nisâ sûresi (4), 114.)
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”
(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.)
7. Etrafımızın gücünü değerlendirmeyi bilmek
Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur dediler.„
(Hûd sûresi (11), 91.)
Akıllı kişi, çevresinin gücünü de kendi davasına değerlendirmesini bilen kimsedir. Akılsız ve beceriksizler ise bu potansiyeli kullanacağına etrafını kınayarak ve tenkit ederek kaybederler.
“Kullanılmayan maddî kaynaklar muhakkak kaybolmuş sayılmazlar, fakat kullanılmayan insânî kaynaklar daima yok olmuş demektir.„
J. Wiesner
“Liderin en öncelikli işi, kendi enerjisini kontrol altına almak ve çevresindekilerin enerjilerine orkestra şefliği yapmaktır.”
Peter F. Drucker
“Başarı, insanlarla geçinebilmesini bilmek ve onları yönetebilmektir.”
D. Carnegie
8. Kötülük bile görsek iyilik etmek
İyilikle elde edilen kötülükle elde edilememektedir. Yapılan iyilik, şerrini gideremezse bile en azından azaltır.
“Hür kimse, ihsân ile köle yapılabilir.”
Hz. Ali (r.a.)
“İnsanoğlu iyilikle, yırtıcı hayvanlar tuzakla avlanır.”
Şeyh Sadi-i Şirazi
“İnsanların en kötüsü, iyiliği kötülükle karşılayan ve insanların en iyisi, kötülüğe karşı iyilik yapandır.” Hz. Ali (r.a.)
İyilik yapan hem Hak’tan hem halktan iyilik görür.
Herkese iyilik, problemini çözmekle başlar.
İyilik yapmayan iyilik görmek istemeyen demektir. İdeal insan bu hususta da örnek olan kimsedir.
Her amel istikbale atılmış bir tohumdur. İyilik ameli, en erken meyve veren bir tohumdur. Âhirette ise bâkî olarak meyve verecektir.
“Gücenen ârif henüz sığ sudur.”
Şeyh Sadi-i Şirâzî
9. Cezalandırmaya gücümüz yettiği halde af yolunu tutmak
İnsanların en güçlü olduğu zaman, haklı olduğu zamandır.
Haklı adam, haklılığını bahane ederek haksızlık ederse gücünü kaybeder.
Câiz olan adâlettir. Kendi hakkı ile ilgili adâleti bırakıp affetmesi gücünü kaybettirmez, Allah’ın da affedeni güçlü kılmasına sebep olur.
“Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır.”
F. Von Shiller
“Sesini değil, sözünü yükselt; çiçekleri büyüten gök gürültüsü değil, yağmurlardır.”
Mevlana
“Çakıl taşlarını kemâle erdiren çekiç darbeleri değil suyun okşayışlarıdır.„
Rabindranath Tagore
Biri bana düşmanlık etse ona 3 halden biriyle karşılık veririm:
Benden büyükse yaşına saygı duyar, mukabelede bulunmam,
Benden küçükse, büyüklüğün gereği ona kötü muameleye tenezzül etmem,
Yaşıtımsa ona af ve ihsanla muamelede bulunurum.
Ahnef b. Kays
“Allah bir kula hayır murad ederse, dinde fakîh yapar, dünyaya zâhid kılar, o kula ayıplarını gösterir.”
(Münâvî, Feydu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiı’s-Sağîr, I, 255-256.)
10. Kâmil mü’min, ilmi sahîh, niyeti hâlis, ameli sâlih, kalbi sâlim, basîreti nâfiz, davranışlarıyla örnek olan kimsedir.
İlmin sahîh olması, akâid konularını usûliddîn ile amelî konuları da usûl-i fıkıh ile bilmesi, kabul ettiğini delil ile, reddettiğini de delil ile reddetmesidir.
Bilgisi sahih olursa imanı ve ameli sağlam olur, bilgisi yanlış olursa imanı da ameli de yanlış olur. Zira insan, bildiğine inanır.
Yanlış davranışın esas kaynağı yanlış anlayıştır. Yanlış anlayışın da kaynağı yanlış bilgidir. İşte bundan dolayı önce bilginin sahih yani doğru olması için önce doğru kaynaklardan bilmek grekir.
Niyetin hâlis olması, kalpte ihlâsa zıt olan düşüncelerin ve dünya sevgisi gibi başka gayelerin olmaması ve kalpte sırf Allah Teâlâ’nın rızasının bulunmasıdır. İhlâs düşüncesi de yaptığını sırf Allah Teâlâ emrettiği için yapmak, terk ettiğini de sırf Allah Teâlâ yasakladığı için terk etmek düşüncesinin olmasıdır.
Amelin sâlih olması, imana uygun olup Kur’ân doğrultusunda olan, kalpte niyetin Allah rızası, uygulamada Hz. Peygamber’in sünnetinin izlenmesi ile gerçekleşir.
Sâlih amel, görünüşte değil hakîkatte sâlih olan yani Allah’ın razı olduğu sâlih ameldir.
Kalbin sâlim olması; kalbi, riya, ucup, kibir, haset, kin, cimrilik-açgözlülük, öfke gibi çirkin ahlâktan temizleyip bu kötü sıfatların yerine kalbe, Allah ve Rasûlünün övdüğü sıfatları yerleştirmeye çalışmakla gerçekleşir.
Basîretin nâfiz olması, takva ile elde edilir. Takva, doğru bilgi ve ciddi eğitimle gerçekleşir. Basîretin nâfiz olma derecesi takva derecesine göredir.
Takvanın en alt derecesi küfürden ve şirkten takva/korunmak, normal derecesi büyük-küçük günahlardan ve şüphelilerden takva, en üst derecesi de gafletten de takvadır.
Davranışın örnek olması, Hz. Peygamber (s.a.s.)’i örnek almakla gerçekleşir. Peygamber örnekliği de ancak güzel ahlâkın zirvesi kendisinde bulunan Peygamber ahlâkı ile ahlâklanmaktır.
Hasen-ı Basrî Hz.leri, “güzel ahlâk, güler yüzlü olmak, daima iyilik yapmak, kimseye eziyet etmemektir”, der.
Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (ö. 283/896) ise şöyle demiştir:
“Güzel ahlâkın en alt derecesi; halka katlanmak, kötülük edene kötülükle karşılık vermemek, zalime bile zulmüne engel olmak suretiyle acımak, hatta onun için istiğfar etmek ve zalim zulmü terk edince, önceki amelleri için Allah’tan mağfiret talep ederek ona şefkat etmektir.”
Kâmil mü’min hem Allah Teâlâ’nın hakları konusunda hem de kul hakları ile ilgili hususlarda hassasiyeti olan kimsedir.
Bir mü’min, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e ne derece uyabiliyorsa o derece Allah Teâlâ’nın rızasını kazanabilir. Zira Rasûlullah (s.a.s.), ahlâkı en güzel olan idi. Bizim de ahlâkça ona benzememiz gerekmektedir.
Bilmek, iman etmek ve imana göre amel etmek, güzel ahlâk ile ahlâklanmak içindir.
Bu dünyadaki var oluş sebebimiz, Allah’a kulluk ile Allah Teâlâ’nın rıdvanını ve rızasını kazanmaktır. Bu rıza hedefine ve cemâlullah şerefine ermek bu kısa ömrü değerlendirmekle mümkündür.
Ömrü değerlendirmek, bütün ömürde imana göre sâlih amel işlemekle mümkündür. Bunda başarılı olmak da ancak her gün imana göre amel edip etmediğimizi ortaya koymak için hesaba çekileceğimizi düşünerek nefsimizi her gün hesaba çekmekle gerçekleşebilir.
Bütün bunların gerçekleşmesi için önce kâmil mü’min olmayı dert edinmek, dert edinen kimseyi veya kimseleri bulmak, birlikte hedefe yönelmek, hedefe ulaşabilmek için çizilen yolda ciddi olmak, gayret etmek, takati sonuna kadar harcamak, güzel prensip ve metot takip edip sabr u sebat etmektir.
Hedef, Allah Teâlâ’dır. Yol, sırât-ı mustakîmdir. Rehber, Rasûlullah (s.a.s.)’ın başında bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler, sâlihleri oluşturan sâbikûn/ileride ve önde olanlardır, yarışı kazananlardır.
Ciddi olmak, gayret etmek, takati sonuna kadar harcamak… İşte bu, sâbikûnun azmi gibi azmetmektir. Güzel prensip ve metot ise Hz. Peygamber (s.a.s.)’in her konudaki sünnet-i seniyyesidir.
11. Huzurlu olmak için teslimiyet, yeterli rızık ve kanaat etmek; huzurlu kılmak için maddî ve manevî ihtiyaçları karşılayan bir hayat ortamı hazırlamak.
Abdullah b. Amr (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.):
“Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur” buyurmuştur.
(Müslim, Zekât, 125; Tirmizî, Zühd, 35.)
12. Cennete girebilmek için cennetlik sâlih ameller işlemek ve iman üzere ölmek; cemâlullâha ve nihâî gaye olan Allah’ın rızasına ermek için her işte O’nun rızasını gözetmek ve razı olduğu işleri yapmak gerekir.
b) Görevimiz, Hakk’a ta’zîm ve itaat, halka şefkat ve merhamettir.
İslâm âlimleri İslâm’ı şu iki maddede özetlemişler:
1) Hakk’a ta’zîm, imanı ifade eder; itaat, imana göre olan sâlih ameli ifade eder.
2) Halka şefkat etmek, yeryüzünü yaşanır hale getirmek, adâleti hâkim kılıp zulmü mahkûm etmek; merhamet ise müslümanların hidayetlerinin devam ve kemallerine müslüman olmayanların da iyiliğimiz, eserimiz, başarımız ve ahlâkımızla hidayetlerine vesile olmaktır.
“Allah size yardım edip rızık veriyorsa, bu, aranızdaki zayıflar sâyesinde değil midir?”
(Buhârî, Cihâd, 76.)
“Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.”
(Ebû Dâvûd, Cihâd, 70; Tirmizî, Cihâd, 24; Nesâî, Cihâd, 43.)
“İnsanlar nezdinde muktedir ve şerefli olan kimseler güçleri yettiği halde gördükleri kötülüğü menetmezlerse muhakkak Allah onların iktidar ve şereflerini giderir, zelil ve perişan eder.”
Cerir b. Abdullah (r.a.)
Fudayl b. Iyaz’dan:
“Peygamberlerden biri Allah’a şöyle demiştir: “Yâ Rabbi! Benden razı olduğunu nasıl bilebilirim?” “Fakirlerin senden razı olup olmadıklarına bakarak benim rızamı takdir et!”
c) Özelliğimiz; onurumuzun tevazuumuza engel olmaması, tevazuumuzun da diklenmeyip dik durmamıza engel olmamasıdır.
Kişinin kemâli arttıkça tevazuu artmalıdır.
Hz. Aişe (r.anhâ)’ya bir adam soru sorar:
“İyi biri olduğumu ne zaman bilirim?” Şöyle der:
“Kötü biri olduğunu bildiğin zaman.” Adam,
“Kötü biri olduğumu ne zaman bilirim?” der. Şöyle cevap verir:
“İyi biri olduğunu bildiğin zaman.”
Kişi, kendisini örnek insanlarla kıyas edince anlayabilir; iyilerle kıyas edince iyi olmadığını anlar, kötülürle kıyas edince iyi olduğunu zanneder.
Örnekler: Mutlak örnek olanlar peygamberler, mukayyed örnek olanlar sıdddıklar, şehidler ve sâlihler...
Kişi, peygamberleri ve şehidleri kitaplardan, sıddıkları ve sâlihleri de hayatta olanlardan tanıyıp izlemeye ve örnek almaya çalışacaktır.
Bil ki ey sevgili kardeşim; saadetin ve kurtuluşun işaretlerinden biri de kulun amelinde artış oldukça tevazusunda ve merhametinde de artış olmasıdır.
Amelinde artış oldukça, korku ve endişesinde de artış olur. Ömrü artırıldıkça hırsı azalır. Malı artırıldıkça, cömertliği ve tasadduku çoğalır. Makam ve mevkisi artırıldıkça insanlara olan yakınlığı, onların ihtiyaçlarını gidermesi ve onlara karşı alçakgönüllülüğü artar.
Allah Teâlâ, Hz. Peygamber ve Ashabını şöyle tarif etmiştir:
“Muhammed Allah’ın Rasûlüdür. Onunla birlikte olanlar, kâfirlere karşı (harp esnasında) çetin (ve kararlı, sulh esnasında onurlu), kendi aralarında (şefkatli ve) merhametlidirler.„
(Fetih sûresi (48), 29.)
d) Tarzımız, üste saygı alta şefkattir.
Şu hadîs-i şerîflerde Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimizin hakkını bilmeyen bizden değildir.”
(Ebû Dâvûd, Edeb, 66; Tirmizî, Birr, 15.)
“Saçı sakalı ağarmış müslümana, aşırı gitmeyip ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur’ân hâfızına ve âdil devlet başkanına saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya duyulan saygıdandır.”
(Ebû Dâvûd, Edeb, Edeb, 23.)
“Bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara ikram (ve hürmet) ederse Allah da o kimseye onun yaşına geldiğinde ikram (ve hürmet) edecek kimseyi (halk ve) takdir eder.”
(Tirmizî, Birr, 75.)
“Muhabbet ve merhamet, insanlığın; hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatlarıdır.”
Mevlana