Emperyalistler, Orta Asya’daki enerji kaynak ve yollarının kontrolünü ele geçirme planlarını parça parça devreye sokuyor. Ortadoğu’dan sonra Asya’da kartlar yeniden karılıyor...
1947’den beri Müslümanların kanayan iki büyük yarası var; birisi Siyonistlerin zulmü altında inim inim inleyen Filistin, diğeri ise Pakistan ile Hindistan sınırında stratejik bir bölgede yer alan Keşmir.
7 Ekim 2023’ten beri Filistin’de süren soykırıma, şimdi bir de Hindistan’ın Pakistan’a saldırısı eklendi. Hindistan, Pakistan’ın can damarı Indus Nehri’ni besleyen Baglihar Barajı’ndan su akışını kesti, yetmedi Hindistan ordusu, Pakistan ve Pakistan’a bağlı Azad Keşmir bölgelerine füze saldırıları düzenledi. Hindistan’ın saldırılarında büyük yıkıma uğrayan ibadethanelerin yanında şu ana kadar 26 kişi hayatını kaybederken, 46 kişi de yaralandı.
Pakistan’ın “ateşkes anlaşmasını” ihlal eden Hindistan’a karşılık vermesiyle dünyanın yeni bir savaşa tanıklık etmesi an meselesi. İki ülkenin eli de nükleer silahların düğmesinde. Bu silahlara başvurulması hâlinde milyonlarca insan hayatını kaybederken, hayatta kalmayı başarabilen milyonlarca insan ise sefalete sürüklenecek. Şayet İttihad-ı İslâm (İslâm Birliği) sağlanmazsa tıpkı Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Doğu Türkistan’da olduğu gibi daha çok Müslüman kanı ve gözyaşı akacak.
Emperyalistler, Orta Asya’daki enerji kaynak ve yollarının kontrolünü ele geçirme planlarını parça parça devreye sokuyor. Ortadoğu’dan sonra Asya’da kartlar yeniden karılıyor...
Peki bu noktaya nasıl gelindi? Tarihsel sürece kısaca göz atalım...
***
İngiliz Hindistan’ının bölünmesinin, Hindistan ve Pakistan devletlerinin bağımsızlığını ilan etmelerinin üstünden henüz 3 ay geçmemişti ki, yeni kurulan iki devletin orduları 1947 yılının Ekim ayında, Keşmir bölgesinde karşı karşıya geldiler. Yıllar içinde süregelen müzakerelere rağmen 3 savaşa ve sayısız sivil ölümüne neden olan “Keşmir Sorunu”, Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesindeki en büyük engellerden biri olmaya devam ediyor.
Hint alt-kıtasının kuzey ucunda bulunan, günümüzde Pakistan, Hindistan ve Çin devletleri sınırlarıyla çevrili Keşmir bölgesinin geçmişi alt-kıta tarihiyle iç içe. Hinduizm ve Budizm için önemli bir merkez olan bölgede İslâmiyet’in yayılması 13. yüzyılda başladı.
1500 ASKER HAYATINI KAYBETTİ
Keşmir halkının bağımsızlık mücadelesinin Hindistan ve Pakistan devletleri kurulmadan önce başladığı söylenebilir. Pakistan ile Hindistan sınırında stratejik bir bölgede yer alan Keşmir Prensliği, Hindu Maharaja tarafından yönetilse de halkın çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyordu.
1941 nüfus sayımına göre nüfusun yüzde 77’si Müslüman, yüzde 20’si Hindu, yüzde 3’ü Sih ya da Budist’ti. Pakistan, nüfusunun yüzde 70’i Müslüman olun bu prensliği topraklarına katmakta kararlıydı. Bu yüzden Pakistan Hindistan’la savaşa girişti, savaş sonucu her iki taraftan da yaklaşık 1500 asker hayatını kaybetti.
Pakistan Keşmir’in “Azad Kashmir” (Özgür Keşmir) adını verdiği batı bölgesini ve kuzeydeki Gilgit-Baltistan bölgelerini içeren üçte birlik bölümünü kontrol altına alırken Hindistan, içinde Keşmir Vadisi, Cemmu ve başkent Srinagar gibi önemli şehirleri bulunduran üçte ikilik kısma sahip oldu.
İNDUS NEHRİ STRATEJİK ÖNEME SAHİP
Keşmir’in Pakistan ile ortak sınırının 1174 kilometre olmasına karşılık Hindistan ile sınır yalnızca 510 kilometre olmakla birlikte çok büyük bir kısmı dağlık alanlarla çevrili olduğu için ulaşıma da elverişli değildi. Çok daha önemlisi Pakistan’ın en önemli temiz su kaynağı olan İndus Nehri, Keşmir topraklarından doğar. Topraklarının yüzde 90’dan fazlası kurak ya da yarı kurak olan bir ülke için bu su kaynağının ne kadar değerli olduğunu anlamak güç değil.
1960 yılında iki devlet arasında yapılan İndus Anlaşması’yla rezervin yüzde 80’inin Pakistan kontrolüne verilmesine, kalan yüzde 20’ninse Hindistan tarafından Cemmu ve Keşmir eyaletinde kullanılmasına karar verildi. Keşmir sorunu ne zaman yeniden alevlense Hindistan, İndus Nehri üstündeki coğrafi hâkimiyetini Pakistan’ı tehdit etmek için kullandı, kullanıyor.
TÜRKİYE’DEN PAKİSTAN’A BÜYÜK DESTEK
1962-63 yılları arasında bu kez Hindistan ile Çin, Keşmir toprakları için karşı karşıya geldi. Savaştan üstün çıkan Çin, Keşmir’in nüfus yoğunluğunun az olduğu kuzey doğu uç bölgesini ele geçirerek buraya Akasai Çin adını verdi.
Bu olayların ardından 1965 yılının Ağustos ayına gelindiğinde Pakistan ile Hindistan arasında Keşmir’de sınır bölgesinde gerginlik yeniden artarak savaşa dönüştü. Savaş yalnızca 17 gün sürmesine rağmen binlerce kişinin ölümüne yol açmıştı.
Türk hükümeti 1965 savaşı sırasında Pakistan’a 5 milyon dolar değerinde silah ve cephane yardımı yaptı. Türkiye yıllar içinde Keşmir sorunu konusunda Pakistan’ın resmi talebini, yani bölgede Birleşmiş Milletler denetiminde özgür ve tarafsız bir halk oylaması talebini desteklemeyi sürdürecekti.
İNGİLİZLER SAYESİNDE NEHİRDEN KAN AKIYOR
Stratejik konumuyla bölgesel güç mücadelelerinin odağına yerleşen Keşmir bölgesi, yıllar içinde sayısız terör olayı, insan hakları ihlalleri, isyanlarla sarsılmayı sürdürüyor.
Keşmir sorunu hâlâ çözüme ulaşmış değil. Bu bölge, günümüzde dünyada en tehlikeli sınırlardan biri ve en çok güvenlik gücü barındıran yer olarak derecelendiriliyor. Cammu ve Keşmir anlaşmazlığı neredeyse 78 yıldır devam ediyor. Hindistan ve Pakistan arasındaki anlaşmazlık için bir tehdit unsuru ve bölgesel barış açısından büyük sorun odağı. Çünkü iki nükleer silahlı devlet, bu patlama noktasında birbirini tartıyor.
Keşmir, 1947’de gerçekleştirilen Hindistan ve Pakistan ayrışmasının (İngiliz politiğinin dünya üzerinde gerçekleştirdiği “böl, parçala, yönet” taktiğinin bir örneği) tamamlanamamış bir parçası olmayı sürdürüyor. İngilizlerin 200 yıl sömürdükten sonra Keşmir’de bulandırdığı İndus Nehri’nden o gün bugündür hâlâ suyla birlikte Müslümanların kanı ve gözyaşı akmaya devam ediyor.
***
UNUTMADIK; UNUTTURMAYACAĞIZ!..
Orada bir ülke var uzakta; kardeş bildiğimiz, yakından tanımadığımız halde dost dediğimiz, en zor günlerde yanımızda hissettiğimiz Pakistan. Gitmesek de, görmesek de Türkiye’yle birçok açıdan aynı kaderi yaşayan, aynı hayali kuran “kadîm dost” Pakistan. Balkan Savaşları’nda, Birinci Dünya Savaşı’nda ve Milli Mücadele günlerimizde kollarındaki altın bilezikleri sıyırarak, kulak memesini yırtarak altın küpelerini Osmanlı’ya gönderen kadınların yaşadığı Pakistan.
Ve “İyi dost; iyi günde çağrıldığında, kötü günde ise çağrılmadan gelendir”in ne mânâya geldiğini derinden hissettiren Pakistan. Cive Pakistan. Çok Yaşa Pakistan.
*
212 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık beşinci ülkesi olan Pakistan Hindistan’ın başlattığı saldırılar sonucu zor günler yaşıyor. Eğitim durdu, ekonomi durdu, dahası hayat durdu. Şimdi bu güzel insanların bir dost eline, yardımına ihtiyacı var.
Ey İstiklâl Savaşı’mızda kulağındaki küpeyi bizim için infak eden nineler; ey Hilafet’e sahip çıkmak için hem fiili hem kavli duaya duran isimsiz kahramanlar; ey Anadolu’nun sesini dünyaya duyuran Peşaveri; ey Çanakkale şehitlerinin kanını, cennet bahçesinde bulunmaz bir armağan olarak rüyasına giren Peygamberine sunan ve bir millete ruhunu üfleyen İkbal; ey ülkesini kölelikten özgürlüğe kavuşturmak için ömrünü adayan Cinnah; ey Keşmir’de zalimlerin zulmüyle inim inim inleyen mustazaflar; sizleri unutmadık; unutturmayacağız.
Her zaman, her daim, hep yanınızda olacağız!..
*
Pakistan halkı bağımsızlık mücadelemiz sırasında elinde avucunda ne varsa Türkiye’ye gönderdi. Hatta bazı kadınlar kollarındaki altın bilezikleri sıyırarak, kulağından çıkmayan altın küpelerini kulak memelerini yırtarak bağışta bulundu.
Yaklaşık 1,5 milyon sterlinlik yardımla Türk İstiklâl Savaşı (Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz) sırasında ordunun ihtiyaçlarını karşılamak, savaş sonrası zarar gören köylülerin yaralarını sarmak için kullanıldı. Geriye kalan meblağ da 1924’te İş Bankası’nın kuruluş sermayesi oldu.
“İyi dost; iyi günde çağrıldığında, kötü günde çağrılmadan gelendir” düsturu gereği dost ve kardeş ülke Pakistan’ın imdat çığlıklarına koşma sırası bizde.