Rahmet ve mağfiret ayı Ramazan, bir kez daha gönüllerimizi aydınlatmak üzere kapımızı çaldı, Elhamdulillah. Bu mübarek ay, yalnızca aç ve susuz kalmanın ötesinde, ruhumuzu arındırmak, nefsimizi terbiye etmek ve Rabbimize daha da yakınlaşmak için büyük bir nimettir. Onun manevi iklimine adım atarken, gecesini ihya etmek ve gündüzünü oruçla süslemek, müminin şiarıdır. İşte bu iklimde sahur, bizlere bahşedilen büyük bir lütuftur.

Gecenin sessizliği içinde, seher vaktiyle uyanan mümin, sahurun rahmetini idrak eder. Zira sahur, yalnızca bir öğün yemek değil, bereketin, mağfiretin ve Allah’ın lütfunun kuşattığı bir zaman dilimidir. Rasulullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, sahurun önemini bizzat vurgulamış ve şöyle buyurmuştur:

"Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahurda bereket vardır."
(Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45)

Bu bereket, sadece bedene değil, ruha da şifadır. Zira sahura kalkan bir mümin, Allah’ın zikriyle meşgul olur, seher vaktinin dualarıyla kalbini nurlandırır. Hikmet ehli bu hususta şöyle buyurur:

"Sahura kalkmak, gündüz yapılan ibadetlere kuvvet verir ve seher vaktinde yapılan dua reddedilmez."

Bu vakit, Allah’a en yakın olunan anlardan biridir. Nitekim Rabbimiz, seher vaktinde kendisine yönelen kullarını şöyle müjdelemiştir:

"Ve onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi."
(Zâriyât, 18)

Sahurun en güzel bereketlerinden biri de, ümmet-i Muhammed’e tahsis edilen bir rahmet olmasıdır. Rasulullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Bizim orucumuz ile Ehl-i Kitab’ın orucu arasındaki fark sahur yemeğidir."
(Müslim, Sıyâm 46)

Bu söz, sahurun sadece bedeni bir hazırlık olmadığını, aynı zamanda ümmet-i Muhammed’e has bir güzellik olduğunu gösterir. Sahur yemeği, oruca hazırlık olduğu gibi, gece ibadeti için de bir vesiledir. Bu sayede kişi, hem oruçta kuvvet bulur hem de seher vakti uyanık olup zikre ve duaya yönelir.

Allah dostları sahura yalnızca bir yemek vakti olarak bakmamış, onu bir ihya zamanı olarak değerlendirmişlerdir. Nitekim derler ki:

"Seher vakti, Allah’ın rahmetinin en çok indiği vakittir. Bu vakitte uyanık olan kişi, Allah’ın özel lütfuna mazhar olur."

Sahurda alınan her lokma, Allah’a yönelmiş bir niyetle yendiğinde, sadece açlığı gidermek için değil, ibadete güç kazanmak için yenilmiş olur. Nitekim İmam Gazali Rahmetullahi Aleyh şöyle der:

"Yemeğin fazileti, niyete bağlıdır. Eğer kişi sahuru, oruç ibadetine kuvvet olsun diye yerse, bu sahur, ona ibadet sevabı kazandırır."

Bu bereketli vakitte, dilimiz istiğfarla, kalbimiz dua ile meşgul olmalıdır. Zira Mevlana Celaleddin Rumi Rahmetullahi Aleyh şöyle buyurur:

"Seher vaktinde açılan kapılar, gündüzün hiçbir saatinde açılmaz. Bu vakitte ağlayan, rahmet deryasına dalar."

Öyleyse kıymetli dostum, sahura yalnızca bir öğün yemek olarak bakmayalım. Onu bir uyanış, bir bereket ve bir mağfiret vakti olarak değerlendirelim. Seher vakitlerinde Rabbimize yönelip, sahurun nurundan nasiplenelim.

Ve unutmayalım ki, sahura kalkmak yalnızca midemizi değil, gönlümüzü de doyurmalı. Şu mübarek vakitlerde, dualarımızla, zikirlerimizle ve istiğfarlarımızla bu bereketten en güzel şekilde istifade edenlerden olalım.

Allah-u Teâlâ, bizleri sahur bereketinden mahrum bırakmasın.

Amin.