İki gün önceki gazetelerin haberine göre, Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Gıda Programı’nın Direktörü David Beasley, dünyadaki en zengin beş patronun servetinin, yüzde ikisiyle dünyanın açlık sorununun çözüleceğini söylemiş.
Üç yüz milyar dolar servetiyle bu beş kişinin de en zengini sayılan Elon Musk, tepkisini gösterirken, “Nasıl çözüleceğini de söyleseler de biz de yardımımızı yapsak” demiş.
Direktör David, yarım adım daha atsaymış İslam’ın belirlediği zekât oranına yaklaşacakmış.
İslam’da kırkta bir dediğimiz, yüzde iki buçuk olur.
David, İslam’ın kurallarını da açıklasaydı, o beş zengin hemen bu teklife atlarlardı.
O da şudur, İslam’a göre malların durumuna göre oran değişse de, zekât verildikten sonra olağanüstü bir durum olmadıkça herhangi bir vergi alınmaz.
Bugünkü şartlarda yüzde yirmi ile yüzde kırk arasında değişen vergilerle kıyaslandığında yüzde iki buçuğun adı bile olmaz.
Bundan en az otuz yıl önce İslam Enstitüsü mezunu bir işadamı, bulunduğu şehirde fazla vergi verdiğinden dolayı defterdarın kendisini tebrik ettiğinde kulağına, “Bu rakam, bu devletin yetiştirdiği mali müşavirlerin kaçıramadığı rakamdır. Bu sene zekâtımın rakamı vergimin rakamından fazladır” der.
Elon Musk, Birleşmiş Milletler’e, ince bir gönderme yapmış, “Bu güne kadar yaptığınız yardımların dökümünü bana bir gönderin” anlamında konuşmuş ve istenileni verebileceğini de söylemiş.
Şu anda, mültecilere kucak açma konusunda Türkiye Müslümanları, dünyanın dikkatini olumlu yönde üzerine çekmiş durumdadır.
Yüzün üzerinde ülkelerdeki fakirlere kurban dağıtımında da dikkat çekmektedir.
Afrika’da açlık sorunuyla, kurbanla, su sorununu çözme konusunda da Müslümanlar, yine önde gitmektedir ama bütün bunların yaptığı yardımlar, o beş zenginden birinin servetinin yüzde ikisine denk değildir.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler, bu tür yardımları gönderirken ne kadarını kendilerinin masrafı adı altında el koyduklarına Elon Musk, imada bulunmaktadır.
Bir de bu tür yardımların gönderilmesi esnasında kocaman bir kartopunun onuncu adamın elinde bir damla suya döndüğü misali olabiliyor.
Onun için İslam dini zekâtın bir kısmını zenginin kendisinin istediği fakire verebileceğini söyler.
Böylece devletin bilemediği, ulaşamadığı yerlere şahısların ulaşabileceğini,
Şahısların da bu sevabın tadına varmalarını,
Fakirlerin, kendisine zekât evren zengini görerek onlar hakkındaki kötü kanaatini gidermesini,
Devletin kendi vatandaşına güvendiğinin işareti olmasını sağlar.
Öyle veya böyle, Birleşmiş Milletler’in, açlık sorununa acil koduyla el atması doğru bir şeydir.
Ama asıl o fakirlerin kendilerinin kazanması için yatırım yapılmalıdır.
Hani, “Balık verme, balık tutmasını öğret” dendiği gibi yapılmalıdır.
Yapılan yardımlar, İslam’a göre o fakirlerin hakkıdır.
Hakkını sahibine verirken ondan bir istekte bulunmak doğru değildir.
Rabbimizin kitabı Kur’an-ı Kerim’in edebiyle süslenen bir insanın, yardım ettiği insandan teşekkür bile beklememesini öğütler:
“Biz ancak Allah rızası için yediririz, sizden bir karşılık ve te¬şek¬kür istemeyiz” (derler), (İnsan süresi ayet 76/9).
Batılı devletler, o devletin yetkilileri ile görüşürken, “Bu yardımı vereceğiz ama siz de, ibnelik kanununu çıkarınız…” gibi teklifler sunmamalıdırlar.
Açlığın önlenmesi için o ülkenin imkânlarını değerlendirmeleri sağlanmalıdır.
Mesela, fakirlerin ayağının altındaki elmas madeninde onları çalıştırırken o fakirleri, toprağın, madenin sahibi olarak görüp çıkarılan elmasın değeriyle ücret ödenmeli.
Hiçbir kimyasal gıda almamış, tabiatın otlarıyla beslenmiş sığırlarını, Paris’te toptancıda kilosunu kaç Euro’dan alıyorlarsa o fiyatı, fakir mal sahiplerine ödemeleri sağlanmalıdır.
Birleşmiş Milletler, işgücü ucuzluğu nedeniyle bu fakirlerin ülkesinde fabrika kuranların ülkeleri oralardaki ücreti de belirlemeli ve oralarda insanca yaşayabileceği ücretin verilmesini sağlamalı.
Avrupa’da en az iki bin avroyla çalıştırdığı vasıfsız işçilere bu parayı da vermemek için kırkta biri olan elli dolarla çalıştırıyorlar.
Birleşmiş Milletler kararıyla bu engellenmeli.
Birleşmiş Milletler, bu güne kadar fok balıklarının haklarını korumak için, fok balıklarının neslini tüketenlerin eğitimiyle ilgilenseydi daha etkili olurlardı.