Büyük şehirlerimizden birinde tanıdığım bir ailede bir gece müsafir kaldık.
Sabah namazı için camiye çıktığımızda, evin önündeki kaldırımdan giderken bir yerde karşı kaldırıma geçtik ve on metre kadar gittikten sonra tekrar eski kaldırımımıza geri geldik ve camiye girdik.
Sabah namazından sonra eve döndük.
Sabah kahvaltısını yaparken kaldırım değiştirme ve geri gelme olayının sebebini sordum.
“Evimizin sırasında, cami ile ev arasında bir bankanın şubesi var.
Onun önünden geçmemek için karşıya geçtik, sonra geri gelip camiye girdik. Dönüşte de aynısını yaptık” dedi.
Ev sahibi işçi, memur veya bunlardan emekli biri değil.
Anlatıldığına göre o şehirde ortanın üzerinde sayılı zenginlerden biriymiş.
İslami hizmet veren bütün kurumlara yardım edermiş.
Zenginliğini sonradan öğrendiğim için sonra bir zamanda sordum, ticari işlerinizi, çek ve senetlerinizi nasıl hallediyorsunuz?
Çek kullanmayız. Peşin alırız. Satarken peşin alanların indirimi fazla olduğundan genelde peşin satarız, uzun süredir satış yaptığımız insanlara senetsiz veririz ve onlar mal almaya geldiklerinde eski borcu öderler, yenisini alırlar.
Tanımadıklarımıza az mal veririz “Tanışalım” deriz.
Malımız iyidir, hilesizdir.
Bu bilindiğinden, bizi de bildiklerinden genellikle dürüst insanlar gelir” diye açıklama yapmıştı.
Şimdi çocuklarıyla bazen telefonda görüşürüz.
İşi biraz daha büyütmüşler ve zorunlu olarak banka hesap numarası ve çek almışlar ama işin zorunlu olan tarafında o banka numarasını kullandıklarını, onun dışında bir lira da olsa para tutmamayı devam ettirdiklerini söylüyorlar.
Kârın çoğunu hayra, bir kısmını işi geliştirmeye, bir kısmını da gayrimenkule yatırıyorlarmış.
Adamın biri, otobüsü satın almış, elli bin lira kaporasını vermiş, üstünü almak için faizsiz bankalardan birine gitmiş para istemiş.
Onlar da “Otobüsü biz satın alalım, sana satalım” demişler ve otobüs sahibine telefon ederek alışı sağlamışlar, istenilen parayı on iki takside bağlamışlar ve o para isteyen adama satmışlar.
Mustafa Egeli’ye sordum bu durumu.
O da, “Bizim Karadenizli Temmuz sıcağında oruca dayanamamış, eşeğin sırtındaki semeri sırtına almış çeşmeden su içermiş.
Köylüsü sormuş “Neden böyle yapıyorsun?” demiş.
“ Allah beni eşek zannetsin diye” demiş.
Yani çaktırmadan suyunu içmiş.
Bazı hocalar, kur korumalı TL vadeli mevduat hesabından elde edilecek bir kısım fazlalığı devletin hibesi olarak değerlendirmişler.
Lokantalarda yemek öncesi getirilen garnitürler, Akdeniz illerimizde biraz daha abartılıdır.
Silifke’de, deniz kenarında balık yiyelim diye girdiğimiz restoranda balık kızartılırken gelen garnitürleri arkadaşla saydık, 21 taneydi.
Garsona bunları istemediğimizi söylediğimizde, bunların hesaba dahil olmadığını, restoranın ikramı olduğunu söyledi.
“Peki, şu çöp bidonundan artıkları toplayıp satana bunları versek olur mu?”