Kalabalık bir meydanda arkadaşınızı ararken gönül gözünüz, sizin baştaki iki gözünüzü, arkadaşınıza kilitlemişse, siz başkalarını yalnız kalabalık olarak görürsünüz. Tanıdığınız başka arkadaşların farkında olmazsınız. Bir kitap veya makalede, bir ismi arasanız, gözünüzü o isme şartlandırdığınız için başka isimleri fark edemezsiniz. Bir adam, size tanımadığınız birini anlatarak tanıtmışsa, siz o adamın gözüyle onu tanırsınız, başka yönlerini de siz tanımaya çalışınız. Karaman’a teftiş için gelen bir Diyanet müfettişini bizler, sabahlara kadar dinler ve onun hikmet damlalarını mayalayarak çoğaltır cemaatimize de sunardık.
Esnaftan birini de bir gece onu dinlemeye götürdüm. Giderken, “Hangi tarikattan” dedi. “Tarikat-i Muhammediyye’den” dedim. Dediğimi anlamadı ama kendi tarikatından olmadığını anladı.
Gece yarısına kadar dinledik, topluca dağıldık ve evlerimize dönerken, “Nasıl buldun” dedim, “Ne ciğara içiyor yaaaa” dedi. “Yedi Güzel” adamın hikmet kaynağı olan bu müfettiş, Millî Görüşçü olarak milletvekili de oldu. Bir başka milletvekiline onu sordum, “Çok şaklaban bir arkadaş” diyerek kendini bana tanıttı. Bu sütunda yayınlanan bir makalemde, ilkokul öğretmeni iken bütün köylerden köyün eski veya modası geçti diye atıverdiği, balta, kürek, tırmık, yaba, saban, kalbur, elek, senit, oklava, bakır tencere, tava, semer… gibi birçok malzemeyle köyüne özel müze açan bir öğretmeni takdir eden yazımı okuyan bir arkadaş, “Alevi öğretmeni övüyorsun” dedi.
Birçok il ve ilçede konferans olarak verdiğim konuşmamı 1988 yılında yayınladım. Aynı handa olduğumuz için o günlerde solu demeyeyim, komünistleri toplamaya çalışan bir gurup, dergi çıkarıyorlardı. Selamlaşıyoruz, çay içiyoruz derken benim konferans kitap yayınlandı. Bir tane de dergiyi çıkarana verdim. İkinci gün “Nasıl buldun” dedim, “Biz, kölelik kitabı okumayız” dedi. Konferans kitabımın adı, “Köleliğin Alfabesi, Hürriyetin Elifbası” idi. Bu demokrat arkadaş, yalnız “Köleliğin Alfabesi” bölümünü okumuş ve kitapçığı atmış elinden, “Hürriyetin Elifbası” bölümünü okumamış. Ben orayı gösterince okumaya başladı. Biz farkına varmadan efendilerimiz, bizim neyi okuyup neyi okumayacağımızı da aşılamışlar.
Ankara’ya konferans için gittiğimde, Anadolu Ajansından ve TRT’den emekli iki üst düzey görevli arkadaşım Ankara’yı gezdirdikten sonra bir kafede çay içerken masamıza dördüncü bir adam izin istemeden oturdu. Ramazan’a baktım, “Biz de geçen hafta burada tanıştık, edebiyat öğretmenliğinden emekli. Masalarda boşluk bulduğu yere oturur” dedi. Ben yine iyi haberler yaymaya devam ediyorum. Bu iki arkadaşıma ve o sonradan gelene, “17.11.2018 tarihinde Cizre’de olduğumu, Şırnak’ın bütün il ve ilçelerindeki imamlara konuşma yaptığımı, bunun üzerine istek gelince, Cizre’deki Ömer Halisdemir İmam Hatip Okulunda ve iki tane Kur’an kursundaki öğrencilere ayrı ayrı konuşma yaptım. Orada öğrendim, Cizre’nin nüfusu 150 binmiş. Ve bu yüz elli bin nüfuslu şehirde “Namaz kılmaz” diye bilinen bir tek insan yokmuş” dedim, o sonradan gelen adam, “Bu terörü övmeye girer” dedi.
Rabbimiz buyurur: “Nefse ve onu düzenleyene, Ona facirliğini (suç işlemeyi) ve takvasını (korunmayı) ilham edene (ye¬min olsun ki)!, Nefsini temizleyen, mutlaka kurtuldu. Nefsini batı¬ran zarar etti.” (Şems Süresi, Ayet 91/7-10) Gönül denizimizi temiz tutabilmek için kulaktan giren iftiralara, gıybetlere, yalanlara kulağımızı kapatalım. Gözümüzden giren haramlara, başkalarını hafife alan, aşağılayan kaş-göz hareketlerine, ağzımızdan giren ve çıkanlara, dikkat edelim. “İyilik, güzel ahlaktır. Günah, gönlünü rahatsız eden ve insanların o halini bilmesinden hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Sahih, K. Bab 5 Birr ve sıle ve edeb) Aldığımız gıdalar, tenimize fayda veya zarar verdiği gibi, beş duyumuzdan içeri giren somut veya soyut her şey bizi olumlu veya olumsuz etkiler. Gözümüze ve gönlümüze yaratanın ayetleri, Yaratanın gönderdiği elçisinin hadisleri, Ve o ayet ve hadisleri bize açıklayıveren salih insanlardan başkasının ayar vermesine izin vermeyelim.