Mars’ta hayat olduğu tespit edilse, ışınlama yoluyla gidiş-gelişler başlasa ve Mars’ta köyler, şehirler, devletler kurulsa, yine evlerde, nikâhla evlilikler olacak, baba, anne ve çocuklar olacak.
Dijital teknolojiden zijital teknolojiye geçsek de bu geçişi yapan hep insan olacak.
Her şey robotla yapılsa, yine de robot yapan robotu insan yapacak.
Telepati yoluyla restoran şefinin beynine girseniz ve isteğiniz yemek, ışık hızıyla önünüze gelse de yine siz, Ramazan orucunu açmak için İftar vaktini bekleyeceksiniz.
Yediğinizden komşuya da göndermek istediğinizde, lokanta şefinin zihnine yazıverip oraya göndererek yardımlaşma, paylaşma sevabımız kıyamete kadar devam edecek.
Fabrikalarda et üretilse bile bir zaman sonra zararları anlaşılınca yapay etleri de fakirlere satıp kendileri koyun ve sığır eti yemeye devam edecekler ve bir müddet sonra ilim adamları yapay etin yasaklanmasını isteyecekler.
Biz, yine o günün teknolojisini de kullanarak, koyun, keçi, sığır ve deveden, usulüne uygun kurban keserek ibadetimizi yerine getirmeye devam edeceğiz.
Otobüs, taksi, gemi, tren, uçak, sanayi, ziraat… gibi hizmet sektörlerinin hepsinde robotlar kullanılsa, adil bölüşümle herkesin insanca yaşaması için gerekli parası hesabına yatırılsa, insanlar yine yeni şeyler yapmaya, üretmeye, paylaşmaya devam ederlerken Allah’a olan ibadetlerine de daha çok zaman ayıracaklardır.
Dünyamızdan gönderilen, içinde insan olan uydular, gökyüzünde kaldığı sürece namazını kılmak için kıyama kalktığında tekbir alırken dünya tarafına döner ve namazını kılar.
Mars’ta şehirler kurulsa, gücü yeten Müslümanlar, Venüs’te yemeklerini yedikten sonra Jüpiter’de kahvelerini içip ışık hızına yetişen aletlerle dünyaya gelip Mekke’de hac görevlerini yaparlar ve yine aynı hızla evlerine dönerler.
Deveyle üç ayda gidip üç ayda döndüğümüz hac yolculuğunun bu günlerde üç saate iniverdiğini görüyoruz.
Gideceğiniz yere ışınlama yoluyla gitseniz de, gün 24 saat olmaya devam edecek ve beş vakit namazımızı yine aynı şartlar ve rükünlere göre kılacağız.
Lokantalarda helal gıdalardan robotlar, yemek yapıp servis etse de biz, robotlarla evlenemeyeceğimizden, masada ailecek oturacak, sohbet edecek ve yemeğin yanında yeşil soğan, roka, domates… yiyeceğiz, yapay sebze ve meyve yemeyeceğiz.
Gramofon plakları, teyp kasetleri, video kasetleri, CD, DVD, flaş disk… gibi ses, yazı ve görüntü kaydedenler hep değişti ama hepsi insana hizmet etmeye devam etti.
Burada dikkat etmemiz gereken şey, kalıcı olmasını istediğimiz eserlerin mutlaka kâğıda dökülmesine özen gösterelim.
Müzelerde ve kütüphanelerde binlerce yıllık eserlerimiz dipdiri ayakta duruyor.
En son teknolojiyi kullanalım ama elle tutulan hale de getirmeyi ihmal etmeyelim.
Bugün elimizde plak var gramofon yok, flaş disklerin de kullanılamayacağı günler yakın.
Kulağınıza taktığınız bir pul kadar bir alet bütün dilleri size tercüme ediverir ama biz, yine gülen gözlerle bakarak gönül dilimizle de konuşmaya devam edeceğiz ve karşımızdaki, bizim hal dilimizi esas alacaktır.
28 Şubat 1997’de sayıları otuzla elli arasında değişen öğretim üyelerine yaptığım sohbetlere, arkadaşı aracılığıyla katılan bir profesör, sohbetin sonunda sorular bölümünde “Sayın hocam, başörtüsüyle fazla ilgilenmeyin, meydanlarda mitinglere son verin. Yakında röntgenlerle ciğer filmi alındığı gibi, gözlükler yapılacak ve herkes birbirini çırılçıplak görecek. Seri üretime girilince de Eminönü meydanında beş liradan satılacak ve herkes alabilecek” demişti.
Ben de ona, “Bu gözlüklerin üretime geçeceğini haber alan bir diğer ülke de, hemen o gözlüklerin delip geçemeyeceği kumaş üretecek ve biz de avret yerlerimizi o kumaşla örteceğiz ve o tür gözlük takmanın günah olduğunu ilmihal kitaplarımıza yazacağız.
Ayrıca devletler bu gözlüklerin üretimine, alınmasına, satılmasına yasak koyacak” dediğimde “Bu yönü aklıma gelmemişti” deyiverdi.
Toprağa ve topraktan çıkan ürünlere, havaya, suya ve ateşe ihtiyaç her yerde, her zaman devam edeceği gibi, Rabbimizin koyduğu kıstaslara göre adalet, merhamet, vefa, şefkat, sevgi, saygı, yardımlaşma, kardeşlik… gibi duygular evrenin her yerinde geçerli ve en değerli hazinelerimizdir.
Ayda yemek yesek, Mars’ta kahve içsek, Venüs’te öğle namazını kılsak, akşamı Jüpiter’de kılsak, Uranüs’te yatsı namazını kılsak, Neptün’de sırt üstü yatsak yıldızları saysak, dünyamızı seyrederken güzel hatıralarımızı anlatarak ağzımızı tatlandırsak, Satürn’deki aracımıza binip ışık hızıyla dünyamızdaki evimize gelsek de asıl yurdumuz olan cennet özlemiyle yaşayacağız ve bu özlemle yaşarken ansızın ecelimiz geliverecek.
Yere göğe sığmayan canımız cennete uçmaya çalışacak ve istesek de istemesek de öleceğiz ve üstün teknolojimiz ölüme çare bulamayacak.
Rabbimiz buyurur:
“Nerede olursanız olun, velev ki yükseltilmiş burçlarda olun, ölüm size ulaşır. (Nisa Süresi, ayet 4/78)