Emin Müslüman, Nefsini Yenen Kimsedir.
İbrahim b. Edhem (k.s.) şöyle demiştir:
“Nefsini yendinse, daha o şehirde özür dileyeceğin kimse kalmamıştır.”
İnsan niçin özür diler?
Kişi suç işleyince özür diler. Kişi nefsini yenerse suç işlemez ki özür dilesin.
Muhammed Nurullah el-Cezerî’yi (k.s.) bir binbaşı bir hafta takip etmiş, hafta sonunda o binbaşı, Muhammed Nurullah Efendi’ye şöyle sormuştur:
“Senin kerametlerinden bahsediyorlar. Ben senin kerametini görmedim. Senin kerametin var mı?
Muhammed Nurullah Efendi (rh.a.) şöyle cevap vermiştir:
“Var, benim kimseye zararım yoktur.”
İstikamet, kerametten üstündür. İtikadî, ahlâkî, iktisâdî ve amelî istikamet, kâmil mü’minin alametleridir.
Demek ki itikadî ve amelî helali-haramı bilir, nefsimizi de bu ölçüye göre terbiye edersek, nefsimizin şerrinden korunur, kimseye dilimiz ve elimizle zararımız olmaz, istikamet ehli olur, zararlı değil belki faydalı ve hayırlı oluruz.
İslâm binasının tuğlalarını oluşturan emîn Müslüman, sağlam tuğlalarla İslâm binasını oluşturmaktadır.
Bütün bunları özetleyen şu iki hadîs-i şerîf, uygulanınca dünyayı cennet haline getiren bir ölçüyü ortaya koymaktadır:
“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”
(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.)
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü Allah’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.”
(Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey’at, 25; İbn Mâce, Fiten, 9. )
Esasında kâmil mü’minin en alt seviyeli olanı, dili ve eli ile kimseye zarar vermeyen; orta seviyeli olanı, hem kötülük etmeyen, hem de dili ve eli ile iyilik eden ve faydalı olan; en üst seviyeli olanı ise kötülük etmeyen dili ve eli ile iyilik eden, faydalı olan ve kötülük edene bile iyilik edendir.
Emîn Müslüman, hayırlı olan ve şerrinden de emin olunan kimsedir.
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Sizin hayırlınız, hayrı umulan ve şerrinden de emin olunanınız; şerliniz, hayrı umulmayan ve şerrinden de emin olunmayanınızdır.”
(Münâvî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiı’s-Sağîr, III, 499. Hadîs-i şerîf, sahîh hadistir.)
Bir insan düşünün! Hep hayır görülmüş ki hayır bekleniyor, şerlilik yapmamış ki şerrinden emin olunuyor. İşte hayırlılardan oluşan huzur toplumunun şifresi!
Diğer bir insan ise, çoğu kez şerri görülmüş ki hayır beklenmiyor ve hayır umulmuyor, şerrinden de emin olunmuyor. İşte bu, şerlilerden oluşan huzursuz toplumun şifresidir.