İstişârenin Seyri
İlim: Konuyla ilgili uzman kişiler tarafından hazırlanan ilmî raporlar ortaya konur.
Düşünce: Raporlar istişâre heyetine ulaştırılır, istişâre öncesinde doğru bir şekilde düşünme fırsatı verilir.
Tasavvur: Şekillendirme demektir. Bu, zihinde olan şekillendirmedir. Fizibilite raporlarından maksat budur.
Kast: İnsanın o şeyi yapıp yapmamaya yönelmesidir.
Azim: Fiile en yakın durumdur.
Tevekkül: Neticeyi sebeplerle Allah Teâlâ’ya havale etmek, sadece Allah’ın yaratıcı olduğunu bilip O’na güvenmek ve dayanmaktır.
İrade: Azmin fiile dönüşümünü temin eden zihnî bir iştir. Dil ise zihindekinin tercümanıdır.
Fiil: Azmin irade ile uygulamaya dönüşümüdür.
İstişârede Takip Edilecek Metot
İstişare esnasında insanın sahip olduğu birtakım kişisel özellikleri, istişâre edilecek konunun vasıfları, ilim ve idare geleneği ile alakası bulunan çeşitli metotlar takip edilmelidir:
1) İstişâre eden, istişâre edilenlere yumuşak, nazik ve cömert davranmalıdır.
2) Mücerret olarak kendi arzu ve isteklerini ifade eden iradelerini göstermek gibi gayeleri olmamalıdır.
3) Genel menfaat ve faydayı araştırmak, ilâhî hükme uygun düşecek şekilde tayin edilmelidir.
4) İlâhî iradeyi temsil edecek şekilde gerçekleşmelidir. Zira mücerret manada bir beşer iradesinin kıymeti yoktur.
5) Birinci plânda ilmi bir yöntemle hakkı araştırmak olmalıdır.
6) İstişâre öncesi ticârî, hukukî, dinî, siyâsî danışmanların raporları ortaya konmalıdır.
7) Dînî konuda önce Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas, sonra istişâre yapılmalıdır.
İstişâre edilecek kimseler, konularında uzman olmalıdır.
9) İstişâre, İslam’ın yasakladığı yalan, hile, ikrah, rüşvet gibi konular üzerine kurulu olmamalıdır. Zira âyette şöyle buyurulmaktadır: “ Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûl’e hainlik etmeyin, bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz”
(Enfâl sûrersi 8/27.)
10) Şûrâda Allah rızası için görüşünü savunanların, bu görüşler taassupla savunulmadığı veya reddedilmediği sürece, çoğunluğun görüşünün doğru olduğu ihtimali büyüktür.
11) Görüşü kabul edilmeyen azınlık, çoğunluğun görüşünü uygulamaya koyacakların başında yer almalıdır. Üstelik uygulamada bu görüşü çoğunluk gibi savunmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, zırhını ilk giyen kimse olarak Uhud’a çıkması gibi. Zaten âyetlerde “Rasul’ün size verdiğini alın, sizi nehyettiğinden de sakının” (Haşr sûrersi 59/7) ve “Andolsun ki Rasûlullah’ta sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel örnek(ler) vardır” (Ahzâb sûrersi 33/21) diye geçmektedir.